MÜRŞİD İNSANI NASIL TERBİYE EDİYOR?


MÜRŞİD, İNSANI NASIL TERBİYE EDİYOR?

Mürşid-i kâmil manevi doktordur. Müridleri ise tedaviye muhtaç olan kişilerdir. Tıp doktorlarının verdiği ilaçlar gibi, mürşidler tablet vermiyorlar. Onların terbiyesi zaman içinde anlaşılıyor. Bir kâmil mürşidin tedavisini mürid hemen idrak edemiyor. Zamanla fayda görüyor. Tâbii ki dediklerini uygular ise… Tedavi esnasında, hatmede, zikirde, ziyaret sırasında bunu hemen fark edemiyorsun. Hemen üzerinde değişiklik hissedemiyorsun. Ziyaretten sonra zaman içinde değiştiğini, kötü ahlâkın iyiye doğru gittiğini anlıyorsun. Kendinde değişikliği o zaman görmeye başlıyorsun.

İçine başka türlü düşünceler gelmeye başlıyorken, bu defa güzel düşünceler gelişmeye başlıyor. İnsanı hayra yönelten işler sevimli geliyor. Önceden insanı durmadan dünyaya koşturan düşünceler varken, bunlar normal seviyeye doğru yerleşiyor. Dünyayı tamamen terkedemiyorsun, dünya cebinde kalıyor. Ahiret ise kalbinde atıyor. Farkı bu oluyor. Doktor öyle yapıyor ki sen hiç farkına varmadan ve seni hiç zarara sokmadan, seni hiç yokuşa sürmeden yapıyor, bunu gerçekleştiriyor. Acayip bir doktorluk var bu Allah dostlarında! Ben de doktorluk yaptım, ama onlarınki bizimkinden bambaşka bir şeydir. Çok ayrı bir şeydir.

Bu insanlardan istifade etmek gerekir. Onlara hastalığı teşhis edecekleri verileri vermek lazımdır. Onların farkedecekleri işler yapmak icap eder. Bizi tahlil etmelerine fırsat tanımak lazımdır. Gaybı bilen sadece Allah’tır. Biz, onlara derdimizi anlatırsak, bize yol gösterirler. “Doktor değil mi, hastalığımı bilsin!” dersek, bu uzun sürer. Onlar bilse de bize söylemezler. Biz de öğreniriz, ama geç olur. O zaman iş işten geçmiş olursa ne yaparız? En iyisi mi derdimizi söyleyelim, kısa zamanda derman bulalım. İçimizdeki kötü hastalıkları söyleyelim; ama derdimiz dünyalık olmasın, para, makam ve mevki olmasın. Allah (c.c) olsun, Peygamber (s.a.v) olsun, din olsun…

İşin usulünü öğrenince hoşumuza gider, tâbii ki bu, nefsin hoşuna gitmez; ancak ruhumuz tad alır. Kalbimiz mutmain olur. Huzur bulur. O zaman insan zorlanmaz. Ama kişi, kendi başına bu işleri yapmaya kalksa, vazifeleri yüklenmek zor gelir. Nefis karşı koyar. Üç gün sonra da insan ibadet etmekten usanır. İşte mürşid-i kâmil, nefsin usanmayacağı işleri iyi bilir. Onun yolunu yordamını anlar. Ve bunu zamanla, insana öğretir.

Dr. Ahmet Çağıl

0 yorum:

Yorum Gönder

ÖZLÜ SÖZLER

Hayatını Neye Adadın? Gavs-ı Bilvanisî Abdülhakim Hüseynî k.s. şöyle der: “İhlâs, Alemlerin Rabbi olan Allah’ın emir ve hükümlerini sadece onun rızası için yapmak, bütün gücünü bunun için sarfetmektir. İhlâs, ilahî emirlere sebat göstermenin özüdür. İnsan kıymet verdiği ve düşündüğü şeye göre kıymet kazanır. Hayatını şöhret ve şehvete adayan kişinin sonu hiç kuşkusuz hüsrandır.”
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Özel Arama
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Toplam Sayfa izleme