
İstiğfar ve tevbe farz mıdır?
TEVBEYLE ARINMAK
İstiğfar ve tevbe farzdır. istiğfar amel defterini günahlardan, tevbe kalbi günah kirlerinden temizler. Biri dille, diğeri kalple olur. istiğfar kolay, tevbe zordur. istiğfar, Yüce Allah’a dönüşün başı, tevbe ise sonudur. Tevbenin kabulü de, kulun ilâhi dostluğa alınmasıdır.
insan, işlemiş olduğu günahların ahiret gününde karşısına çıkmaması için Allah’tan mağfiret diler, yani istiğfar eder. Aynı günahları tekrar işlememek için de kalben tevbe eder ve bir daha yapmamaya azmeder. Bunun için gösterdiği gayret de kalbinin temizlenmesine sebep olur.
Temizlenmeyi isteyen, bu isteğin gereklerini yerine getirmek zorundadır. Bu iş, Yüce Allah’tan hayırlı rızık, ilim ve şifa istemeye benzer.
Bir kimse, ” Allahım, senden hayırlı rızık istiyorum” diye dua ediyor. Ardından rızkın gelmesini beklemiyor, rızık için meşakkatlere katlanıyor, yol arıyor, sebeplere yapışıyor, yoruluyor ve sonuçta nasibine ulaşıyor. Yüce Allah’tan ilim ve sıhhat isteyen kimse için de durum aynı. Bunun gibi isteyen talep eder, talep eden peşine düşer, arayan bulur…
Yüce Allah, “şüphesiz nefsini temizleyen kurtulmuş, onu günah kirleri içinde bırakan ise helâk olmuştur.” (şems, 9-10) buyurarak ebedi saadeti tevbe ve temizliğe bağlamıştır.
Tevbe isteyen kul da terbiye yoluna girer. Terbiyenin sebeplerine yapışır, sıfatlarını güzelleştirme derdine düşer. Yüce Allah’tan yardım ister, kendisine yardım edilir, yol açılır.
GÜLE BAHÇIVAN GEREK
istiğfar tek başına olur, fakat terbiye tek başına olmaz. Büyük veli Ebu Ali ed-Dekkak rh .a., terbiye mürşidsiz olmaz der ve kendi başına terbiye olmak isteyenlerin durumunu şu misalle anlatır:
“Kendi başına kalan kimse, dağ başında büyüyen ağaca benzer. Onun yaprağı olur, fakat meyvesi olmaz. Olsa da tatlı olmaz.”
Kalpteki kinin, hasedin, rızık korkusunun, kendini beğenmenin, aşırı dünya sevgisinin, şehvet ve şöhret tutkusunun kendiliğinden gitmeyeceğini bilmelidir. Bütün günahlar, kalbi ve ruhu hapiste tutmakta ve gaflete, Sevgili’den ayrı kalmaya sebep olmaktadır.
KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLER GİDERİR
Mümin, kalbinin hallerini, sıfatlarını, niyetlerini kontrol edip kurtuluş yolunda ne kadar ne yaptığını düşünmelidir. Kalbini düşünmeyen kimsenin terbiye olması, kötü sıfatlardan kurtulması, ilâhi aşkla boyanıp Yüce Allah’a doğru yol alması mümkün değildir.
Nasuh tevbesi etmeli, temizlenmelidir. Alimler, böyle bir tevbe ile Yüce Rabbi’ne dost olmak isteyen kimselere şunların gerekli olduğunu bildirmişlerdir:
Allahu Tealâ’ya isyan etmenin haram, itaat etmenin farz olduğunu bilmek, Bir günaha düştüğünde, hemen tevbe edip onda ısrar etmemek, ölene kadar istikamet üzere itaat içinde yaşamaya azmetmek, mağfiret edilmeyi ümit etmek, işlediği kusura kefaret olması için, Rasulullah S.A.V.’in: “Kötülükten sonra bir iyilik yap ki onu temizlesin” (Tirmizî, Darimî, Ahmed) hadisine uyarak, günahın peşinden güzel bir iş yapmak.
ÖNCE SABIR, SONRA SABIR
Alim olsun cahil olsun, her müminin en büyük hedefi, kalbini temizleyip Yüce Allah’ın sevgisine ulaşmaktır. Bunun için her çareye başvurmalı, sabretmelidir.
imam Gazalî rh .a.’in naklettiğine göre, Ebu ishak el- isferâyinî şöyle demiştir:
“Otuz sene boyunca Allahu Tealâ’nın bana nasuh tevbesi nasip etmesi için dua ettim, sonunda nasip oldu. Kendi kendime, ‘ Subhanallah ! Bir hacetim için Allahu Tealâ’ya otuz sene dua ettim. isteğim yeni kabul edildi’ dedim. O sırada bir rüya gördüm. Rüyamda birisi şöyle diyordu:
Bu işe hayret mi ediyorsun? Sen Allahu Tealâ’dan ne istediğini biliyor musun? Tevbe ile Yüce Allah’ın seni sevmesini istiyorsun. ‘şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri ve güzelce temizlenenleri sever’ ayetini işitmedin mi? Bu basit bir hacet midir?”
Bu nakilden sonra imam Gazalî rh .a. diyor ki:
“şu büyüklerin güzel haline, kalplerinin ıslahı ve ihyası için gösterdikleri gayrete ve ahiretlerine azık hazırlamak için çektikleri zahmete bak!” (Minhâcü’l-Âbidîn)
MÜRİDİN GAYRETİ, MÜRŞİDİN HİMMETİ
Gerçek tevbe ve terbiye, sadece ahlâk kitaplarını, tasavvufî eserleri ve tarihteki örnekleri okumakla gerçekleşmez. Kâmil bir mürşidin rehberliği, nazar ve feyzi olmadan, bu manevi temizlik ya noksan olur, ya hiç olmaz. Bu konuda Ömer Ziyauddin Dağıstanî K.S. şu uyarıda bulunur:
“Tasavvufî eserleri okumakla boş yere ömür tüketeceğine, o eserlerde anlatılanları hallenmiş bir mürşide teslim olup, onun işareti üzere amel eder, zikir, fikir ve huzur ile Allah’tan gayrıyı kalbinden temizlemeye çalışırsan, bu senin için daha hayırlı olur.” (Ömer Ziyauddin, Tasavvuf ve Tarikatlarla ilgili Fetvalar)
Bu konuda ariflerin kutbu şah-ı Nakşibend K.S. diyor ki: “Bize katılmak isteyenlerin yapması gereken, sohbetimizin tesiri oluncaya kadar bizimle beraber olmasıdır. çünkü bu beraberliğin sonucunda kendisinin yetenekleri ortaya çıkar.
Sohbetimize katılanların kalbine ilâhi muhabbet tohumları ekilir. Ne var ki, bazı kimseler, içlerini saran şehvet ve dünyevî kirlerden dolayı bu muhabbet tohumlarını geliştiremezler.
Bize düşen görev, talebelerimizin kalplerinden kirleri gidermek, ilâhi muhabbet tohumlarının gelişmesini engelleyen şeyleri temizlemektir. Kalplerinde muhabbet tohumu olmayan kimseler için yapmamız gereken, onların gönüllerine ilâhi muhabbet tohumlarını ekmemizdir.
Eğer bu kimseler elden geldiği kadar hallerini korumaya gayret gösteriyor ve feyz almak için nefsin engellerini aşmaya çaba harcıyorlarsa, bu durumda bize düşen vazife, feyiz ve şefkatle onların terbiyesi ile meşgul olmaktır.
Bu terbiye gece gündüz devam eder. Onların bize uzak veya yakın olmaları fark etmez.” (Ahmed Sıddıkî, şah-ı Nakşibend)
Dr. Dilaver Selvi
0 yorum:
Yorum Gönder