
Hz. Hamza'nın Müslüman Oluşu
Hz. Hamza; Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası olup, Süveybe Hatun önce Hz. Hamza'yı, sonra da Peygamberimiz Aleyhisselamı emzirmiş olduğu için, Hz. Hamza Peygamberimiz Aleyhisselamın sütkardeşi idi.
Hz. Hamza nübüvvetin 6. yılında Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bir gün Safâ tepeciğinin yanında oturduğu sırada, Ebu Cehil ile Adiyy b. Hamrâ ve İbn Esda', oraya uğradılar. Ebu Cehil Peygamberimiz Aleyhisselama sövüp saydı. İslâm dinini ayıplamak, peygamberliğini tahkir etmek.. gibi, Peygamberimiz Aleyhisselamın hiç sevmediği şeyleri söyleyip; kendisini çok incitti. Peygamberimiz Aleyhisselam ise ona hiçbir şey söylemedi, kalkıp evine gitti.
Abdullah b. Cüd'an'ın azadlı kölesi bir hatun, evinden, Ebu Cehil'in bütün söylediklerini işitmişti. Ebu Cehil, Peygamberimiz Aleyhisselama söyleyeceklerini söyledikten sonra, Kâbe'nin yanında, Kureyşlilerin toplandıkları yere gitti, onlarla oturdu.
Çok geçmeden, Hz. Hamza, yayı omuzunda olduğu halde, avlanmaktan dönüp oraya geldi.
Kendisi avcı idi, daima avlanmaya giderdi. Avlanmaktan döndüğü zaman, Kâbe'yi tavaf etmedikçe, sonra da Kureyşlilerin toplantı yerine uğrayarak onları selamlayıp kendileriyle biraz konuşmadıkça, evine gitmezdi.
Hz. Hamza, Kureyş yiğitleri arasında en şerefli ve en güçlü olanı, taşkınlığa ve haksızlığa hiç dayanmayanı idi.
Safâ tepeciğinden Kâbe'ye doğru giderken, azadlı cariye ona:
"Ey Umâre'nin babası! Kardeşinin oğlu Muhammed'e biraz önce Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam tarafından yapılan kötülüğü görmüş olsaydın, sen hiç dayanamazdın.
Onu orada otururken bulup sövdü saydı, hoşuna gitmeyecek şeyler söyledi, incitti. Sonra da dönüp gitti.
Muhammed ise ona hiçbir şey söylemedi" dedi.
Yüce Allah Hz. Hamza'nın iyiliğini dilediği için, kendisi, kadının söylediği şeylerden son derece öfkelendi; ve hiç kimsenin yanında durmayıp, Ebu Cehil ile karşılaşınca ona yapacağını yapmak üzere hızla Mescid-i Haram'a girdi.
Ebu Cehil'in Kureyşlilerden bir cemaat arasında oturduğunu gördü, ona doğru vardı. Başucuna dikildi, hemen yayını kaldırıp onun başına şiddetle vurdu. Başını fena halde yaraladı.
"Sen misin ona sövüp sayan?
İşte, ben de onun dinindeyim!
Onun söylediğini söylüyorum!
Gücün yetiyorsa, o yaptıklarını bana da yap bakayım" dedi.
Ebu Cehil'in mensup bulunduğu Mahzum oğullarından bazı kimseler, Hz. Hamza'ya karşı Ebu Cehil'e yardım etmek üzere ayağa kalkıverdiler ve ona:
"Biz seni dininden dönmüş görüyoruz!" dediler.
Hz. Hamza:
"Onun (Hz. Muhammed Aleyhisselamın) dininin hak ve gerçek olduğu, bence belli olmuştur!
Beni ondan kim men edebilir?
Ben Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum. Onun söyledikleri hak ve gerçektir.
Vallahi, ben ondan ayrılmam!
Eğer sözünüzde sadıklar iseniz, haydi bana engel olun bakayım?" dedi.
Ebu Cehil kendi kavminden olanlara:
"Bırakın Ebu Umâre'yi!
Vallahi ben onun kardeşinin oğluna çok kötü sövüp saymıştım" dedi.
Hz. Hamza evine dönünce, şeytan ona vesvese vermeye ve:
"Sen Kureyşlilerin seyyidi, ulu kişisi idin!
Şu, dinden dönen kişiye uyup, atalarının dinini bıraktın ha!?
Ölmek, bu yaptığın şeylerden, senin için daha hayırlıdır!" diyerek kalbini, zihnini karıştırmaya başladı.
Öfkeye kapılarak "Ben de onun dediği üzereyim!" deyip babalarının ve kavminin dinini bıraktığına pişmanlık duyar gibi oldu!
Geceyi, gözüne uyku girmeksizin, ağır bir iş ve şüpheler içinde geçirdi, ve:
"Ey Allah! Şu yaptığım şey doğru ise, onun doğru olduğunu kalbime tasdik ettir! Değilse, bu hususta benim için çıkar yolu kalbime doğdur!" diyerek Allah'a yalvardı. Sonra da, Kâbe'ye gidip, göğsünü hakka açmasını ve kendisinden şüpheyi, şüphelenmeyi gidermesini Yüce Allah'tan diledi. Ertesi günü, sabahleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı. Uykusunu kaçıran şüphe ve tereddütlerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi:
"Ey kardeşimin oğlu! Ben öyle bir iş içine düştüm ki, onun çıkış yolunu bilemiyorum. Ey kardeşimin oğlu! Senin bana bir söz söylemeni çok arzu ediyorum" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam ona va'z u nasihatta bulundu. Ahiret azab ve nimetlerini anlattı. Onu azab ile korkuttu, Cennet ile sevindirdi.
Yüce Allah Hz. Hamza'nın kalbine imanı Resûlullah Aleyhisselamın sözleri ile yerleştirdi. Kalbini yakîn ile doldurdu.
Hz. Hamza bu yolda söylediği bir şiirinde şöyle dedi:
"Kalbimi İslâmiyete, hanîf olan dine yönelttiği zaman, Allah'a hamdettim. O din ki, kullarının bütün yaptıklarından haberdar olan; hepsinin iyisini kötüsünü bilen; mâsiyetleri sebebiyle kendilerini açlıktan, susuzluktan öldürmeyip, lutfu ile muamele eden; kudretiyle herşeye üstün gelen Rabbü'l-âlemîn tarafından gelmiştir.
Onun emirleri bize okunduğu zaman, kalb ve akıl sahibi olanların gözlerinden yaşlar boşanır.
Onlar apaçık Kur'ân âyetleri olarak Ahmed'e gelmiştir ki, Ahmed Mustafa içimizde sözü dinlenir ve kendisine boyun eğilir biridir!
Hayır! Vallahi, biz o kavimle aramızdakini kılıçla halletmedikçe, kendisini hiç kimseye vermeyiz! Ona yardımı kesmeyiz!"
Hz. Hamza'nın Müslüman oluşu, Peygamberimiz Aleyhisselamı çok sevindirdi ve güçlendirdi.
Hz. Hamza, Yüce Allah'ın dinini kendileriyle güçlendirdiği sayılı kişilerdendi.
Allah, ondan razı olsun!
Hz. Hamza Müslüman olunca; Kureyş müşrikleri Peygamberimiz Aleyhisselama yapageldikleri işkencelerin bir kısmından vazgeçtiler.
Hz. Ebu Bekir'in Mescid-i Haram'da Müşrikleri İslâmiyete Davet Edişi
Hz. Hamza'nın Müslüman olduğu günde idi ki, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, o sırada, toplu bir halde otuzsekiz veya otuzdokuz sahabe bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanlarla birlikte Mescid-i Haram'a gidip herkesi İslâmiyete davet ve teşvik etmesi için ısrar ediyor, Peygamberimiz Aleyhisselam da "Ey Ebu Bekir! Biz henüz azız, bu işe yetmeyiz" buyuruyordu.
Hz. Ebu Bekir ısrar edip durunca, Peygamberimiz Aleyhisselam ashabıyla birlikte Dârü'l-Erkam'dan çıkıp Mescid-i Haram'a gitti.
Müslümanlardan her biri, Mescid-i Haram'da bulunan kendi kabilelerinden insanların yanlarına dağıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam oturduğu sırada Hz. Ebu Bekir ayağa kalkıp halkı Allah'a ve Resûlullaha inanmaya davet edince, müşrikler Hz. Ebu Bekir'in ve Müslümanların üzerlerine yürüdüler.
Hz. Ebu Bekir'i ve oradaki Müslümanları, Mescid-i Haram'ın her tarafında, en şiddetli bir şekilde dövmeye başladılar.
Hele Hz. Ebu Bekir'i, fâsık Utbe b. Rebia, karnının üzerine çıkıp çiğnedi.
Yüzünü demir ayakkabılarıyla tekmeledi, şişirdi.
Hz. Ebu Bekir'in yüzünde, burnu belirsiz oldu!
Kabilesi olan Teym oğulları gelip yetişince, müşrikler Hz. Ebu Bekir'den uzaklaştılar.
Teym oğulları Hz. Ebu Bekir'i baygın bir halde, bir örtünün içinde evine götürüp koydular. Kendisinin öleceğini sandılar.
Hemen geri dönüp Mescid-i Haram'a girdiler ve:
"Vallahi, Ebu Bekir ölecek olursa, biz de muhakkak Utbe b. Rebia'yı öldürürüz!" dediler ve yine Hz. Ebu Bekir'in yanına döndüler.
Hz. Ebu Bekir ancak günün sonuna doğru kendine gelip konuşabilmiş ve:
"Resûlullah Aleyhisselam ne yapıyor? Ne haldedir?
Müşrikler ona dil uzatmaya ve hakaret etmeye başlamışlardı!" deyip durmuştu.
Teym oğulları, Hz. Ebu Bekir'in yanından kalktılar ve ayrılırken, annesi Ümmü'l-Hayr'a:
"Birşey yemek veya içmek isteyip istemediğini kendisine bir sor bakalım?" dediler.
Ev tenhalaşınca, annesi Ümmü'l-Hayr, Hz. Ebu Bekir'e:
"Birşey yesen, içsen!" deyip duruyor, Hz. Ebu Bekir ise:
"Resûlullah Aleyhisselam ne yapıyor? Ne haldedir?" diyordu.
Ümmü'l-Hayr:
"Vallahi, arkadaşın hakkında benim hiçbir bilgim yok!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Öyle ise, Ümmü Cemil binti Hattab'a git. Resûlullah'ı ondan sor" dedi.
Ümmü'l-Hayr, Ümmü Cemil'in yanına gitti, ve:
"Ebu Bekir senden Muhammed b. Abdullah'ı soruyor" dedi.
Ümmü Cemil:
"Ben ne Ebu Bekir'i, ne de Muhammed b. Abdullah'ı tanırım! İstiyorsan, seninle birlikte, oğlunun yanına kadar gideyim" dedi.
Ümmü'l-Hayr:
"Olur!" dedi.
İkisi birlikte, Hz. Ebu Bekir'in yanına geldiler.
Ümmü Cemil Hz. Ebu Bekir'i böyle, yerlere çalınmış, mahvolmuş bir halde bulunca, kendisini tutamayarak çığlık kopardı:
"Vallahi sana bunu yapan bir kavim muhakkak azgın ve sapkındır!
Ben, senin öcünü onlardan almasını, Allah'tan diler ve umarım!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Resûlullah Aleyhisselam ne yapıyor? Ne haldedir?" diye sordu.
Ümmü Cemil:
"Şu annen, onun hakkında söyleyeceğimi işitir!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Ondan sana hiçbir kötülük gelmez" dedi.
Bunun üzerine, Ümmü Cemil:
"Selâmettedir ve iyidir" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Şimdi nerededir o?" diye sordu.
Ümmü Cemil:
"Erkam'ın evindedir" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Allah'a andolsun ki, Resûlullah Aleyhisselama gitmedikçe ne bir yiyecek tadarım, ne de bir içecek içerim!" dedi.
Ortalık sakinleşip halk evlerine çekilinceye kadar bekledikten sonra, annesi ve Ümmü Cemil, koltuklarına girerek Hz. Ebu Bekir'i Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına götürdüler.
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Aleyhisselamı görür görmez, kendisini üzerine attı ve öptü.
Orada bulunan Müslümanlar da Hz. Ebu Bekir'e sarıldılar.
Hz. Ebu Bekir'in hali Peygamberimiz Aleyhisselamı son derecede rikkate getirdi.
Hz. Ebu Bekir:
"Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
O fâsık adamın yüzümü gözümü belirsiz etmesinden başka bir sıkıntm yok!" dedi.
Hz. Ebu Bekir'in Annesinin Müslüman Oluşu
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Şu annem, ebeveynine ve çocuklarına karşı çok iyiliklidir.
Sen mübâreksin! Onun için Allah'a dua ve kendisini de İslâmiyete davet et! Belki Allah senin sayende onu Cehennem ateşinden korur!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onun için Allah'a dua edip kendisini Allah'a imana davet edince, Ümmü'l-Hayr Müslüman oldu.
Allah ondan razı olsun!
Tuleyb b. Umeyr'in Teşviki İle Ervâ Hatunun Müslüman Oluşu
Ervâ Hatunun oğlu Tuleyb b. Umeyr Darü'l-Erkam'da Müslüman olmuş, Habeş ülkesine yapılan hicrete de katılmıştı. Tuleyb b. Umeyr, bir gün, annesi Ervâ binti Abdulmuttalib'in yanına varıp:
"Bak! Ben Muhammed Aleyhisselama uydum, Allah'a boyun eğdim, Müslüman oldum!" dedi.
Ervâ Hatun:
"Hiç şüphesiz, dayının oğlu, senin yardımına ve desteğine herkesten daha lâyıktır. Vallahi, onu erkeklere karşı korumaya gücümüz yetseydi, her tecavüzden korurduk!" dedi.
Tuleyb b. Umeyr:
"Ey anne! Seni Müslüman olmaktan ve ona uymaktan alıkoyan nedir? Halbuki, kardeşin Hamza da Müslüman oldu!" dedi.
Ervâ Hatun:
"Bakarım. Kızkardeşlerim ne yaparsa, ben de öyle yapar, onlardan birisi olurum" dedi.
Bunun üzerine Tuleyb:
"Öyle ise, sen ona giderek Müslüman oluncaya ve kendisinin peygamberliğini tasdik edip 'Allah'tan başka ilâh yoktur' deyinceye kadar, ben de Allah'a yalvarır dururum" deyince, Ervâ Hatun:
"Şehadet ederim ki: Allah'tan başka ilâh yoktur! Ve yine şehadet ederim ki: Muhammed, Allah'ın Resûlüdür!" dedi.
Ervâ Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselama dili ile yardımcı olmaktan, oğlunu da bu yolda yardımcı olmaya, İslâm davası üzerinde durmaya teşvik etmekten geri durmadı.
Tuleyb b. Umeyr, bir gün, Ebu Cehil'in Kureyş müşriklerinden yanındaki birkaç kişi ile Peygamberimiz Aleyhisselamın önünün keserek ona eza ettiğini, sövüp saydığını görünce, dayanamamış; eline geçirdiği deve çene kemiği ile vurup, Ebu Cehil'in başını yarmıştı. Tuleyb'i tutup bağlamışlar, dayısı Ebu Leheb de bağını çözmüş, onu kurtarmıştı. Ervâ Hatuna:
"Tuleyb'in Muhammed için kendisini tehlikeye attığını görüyor musun?!" denildiği zaman, Ervâ Hatun:
"Onun günlerinin hayırlısı, dayısının oğluna yardım ettiği gündür. O, Allah katından hakkı ve gerçeği getirmiştir!" dedi. Kendisine:
"Demek, sen de Muhammed'e tâbi oldun ha?!" dediklerinde Ervâ Hatun:
"Evet! Tâbi oldum" dedi.
Müşriklerden bazıları, gidip bunu Ebu Leheb'e haber verdiler.
Ebu Leheb hemen Ervâ Hatunun yanına vardı ve:
"Senin, baban Abdulmuttalib'in dinini bırakıp da Muhammed'e tâbi olduğuna şaşılır!" dedi.
Ervâ Hatun:
"Kalk! Sen de kardeşinin oğlunun yanında durup ona yardımcı, onu savunucu ol! Eğer onun dini üstün gelirse, sen onun dinine girip kendisiyle birlikte bulunmayı veya kendi dininde kalmayı seçmekte serbest olursun! Aksi halde ise, ona yardımında mazur sayılırsın!" dedi.
Ebu Leheb:
"Onun sonradan sonraya ortaya çıkarıp getirdiği bir dini bütün Araplara karşı savunmaya bizim gücümüz mü var?" diyerek dönüp giderken, Ervâ Hatun:
"Tuleyb dayısının oğluna yardım etti. Ondan canını, malını esirgemedi" dedi.
Allah onlardan razı olsun!
Müslüman Olan Sahabe Annelerinden Bazıları
1. Hz. Ali'nin annesi Fâtıma Hatun,
2. Hz. Ebu Bekir'in annesi Ümmü'l-Hayr Hatun (İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326),
3. Hz. Osman'ın annesi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Ümmü Hakîm Beyzâ Hatunun kızı olan Ervâ Hatun,
4. Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifâ Hatun,
5. Talha b. Ubeydullah'ın annesi Sâbe Hatun,
6. Zübeyr b. Avvam'ın annesi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Safiyye Hatun, Mekkeli sahabe annelerindendi.
Müşriklerin Peygamberimiz Aleyhisselama Eski Tekliflerini Tekrarlamaları
Hz. Hamza'nın Müslüman olduğu ve Müslümanların sayılarının günden güne arttığının görüldüğü sıralarda idi ki; içlerinde Ebu Cehil de bulunan, Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, bir gün toplantı yaptılar ve:
"Muhammed'in işi yaygınlaştı, işlerimizi karıştırdı!
Sihirde, kehanette, şiirde en bilgiliniz kim ise araştırın da, topluluğumuzu dağıtan, işimizi karıştıran, dinimizi ayıplayan şu adamın yanına varıp kendisiyle bir konuşsun; üzerinde direndiği şeyle ne yapmak istediğine bir baksın! Onun haberini bize getirsin! Buna da, Utbe b. Rebia'dan daha uygun bir kimse bilemiyoruz" dediler.
O sırada Utbe b. Rebia müşriklerin yanında bulunuyor, Peygamberimiz Aleyhisselam da toplantı yerine yakın bir tarafta yalnız başına oturuyordu.
Utbe b. Rebia:
"Vallahi, ben şiir, kehanet ve sihrin her çeşidini işitmiş ve bunlar hakkındaki bilgilere vukuf hâsıl etmiş bulunuyorum. Bana, bunların gizli, kapalı kalan bir tarafı yoktur!
Ey Kureyş cemaatı! Ben kalkıp Muhammed'in yanına varayım. Onunla konuşayım.
Kendisine bazı şeyler teklif edeyim.
Teklif edeceğim şeylerden hangisini kabul ederse, istediğini kendisine veririz.
Belki artık bizimle uğraşmaktan vazgeçer!" dedi.
Müşrikler:
"Olur, ey Ebu'l-Velid! Kalk, onun yanına var, kendisiyle konuş!" dediler.
Utbe hemen kalktı, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp oturdu ve:
"Ey kardeşimin oğlu! Sen de biliyorsun ki; kabile içinde, şeref ve soyca aramızda üstün bir mevkidesin.
Fakat, kavminin başına büyük bir iş, bir gaile getirdin!
Onunla, onların topluluklarını dağıttın!
Onunla, onların akıllarını akılsızlık saydın!
Onunla, onların ilahlarını ve dinlerini ayıpladın!
Onunla, onların babalarından gelip geçmiş olanları tekfir ettin!
Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Hâşim mi daha hayırlı?
Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdulmuttalib mi daha hayırlı?
Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdullah mı daha hayırlı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Utbe'nin bu sorularına hiç karşılık vermedi, sustu.
Utbe:
"Eğer bunların senden daha hayırlı olduğunu kabul ediyorsan, bunlar senin ayıplamakta olduğun ilahlara tapıyorlardı!
Yok, eğer sen onlardan hayırlı olduğunu sanıyorsan, konuş! Bu yoldaki sözünü de dinleyelim?
Biz hiçbir zaman kavmine senden daha uğursuz ve ağır gelen birşey görmedik.
Topluluğumuzu dağıttın! İşimizi karıştırdın! Araplar içinde bizi rezil ettin!
'Kureyşliler içinde bir sihirbaz, bir kâhin türemiş!' dedirttin!
Vallahi, biz kılıçlarımızla birbirimizi yok etmeye kalkacağımız, çığlık koparılacak andan başkasını bekleyemiyoruz!
Gel, sen beni dinle:
Sana bazı şeyler teklif edeceğim!
Onların üzerinde dur! Düşün! Belki onlardan bazısını kabul etmek işine gelir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Söyle ey Ebu'l-Velid! Dinliyorum" buyurdu.
Utbe:
"Ey kardeşimin oğlu! Eğer sen getirdiğin bu işle mal elde etmek istiyorsan, sen malca en zenginimiz oluncaya kadar, mallarımızdan senin için mal toplayalım.
Eğer sen bununla şeref ve şan kazanmak istiyorsan, seni üzerimize seyyid yapalım ve sensiz hiçbir işe karar vermeyelim.
Eğer sen bununla kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalım.
Eğer bu sana gelen şey, sana görünüp de kendinden uzaklaştırmaya güç yetiremediğin bir tâbi' cin işi ise, seni tedavi ettirelim? Seni ondan kurtarıncaya kadar, mallarımızı bu uğurda saçarcasına harcayalım? Tedavi edilinceye kadar tâbi' cinin adama sataşıp durduğu olabilir!" dedi.
Utbe sözlerini bitirinceye kadar Peygamberimiz Aleyhisselam onu dinledi ve:
"Ey Ebu'l-Velid! Söyleyeceklerini, söyleyip bitirdin mi?" diye sordu.
Utbe "Evet" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen de, şimdi beni dinle!" buyurdu.
Utbe "Öyle yapayım" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Besmele çekerek Fussilet sûresini okumaya başladı.
Utbe de, susup, iki elini arkasından yere dayayıp onu dinledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Fussilet sûresinin secde âyeti olan 37. âyetini de okuyup secde ettikten sonra:
"Ey Ebu'l-Velid! Hiç işitmediğini dinlemiş bulunuyorsun!
Artık işte sen, işte o!" buyurdu.
Bundan sonra, Utbe kalkıp arkadaşlarının yanına varırken, arkadaşları birbirlerine:
"Allah'a and içeriz ki; Ebu'l-Velid, size, buradan gidişinden başka bir yüzle geldi!" dediler.
Gelip yanlarına oturduğu zaman, Utbe'ye:
"Ey Ebu'l-Velid! Arkanda ne haber var?" diye sordular.
Utbe:
"Arkamdaki haber; vallahi, ben şimdiye kadar bir benzerini daha işitmemiş olduğum bir sözü işitmiş bulunuyorum.
Vallahi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehânettir!
Ey Kureyş cemaatı! Gelin, beni dinleyin!
Siz bu işi bana bırakın. Şu adamı, üzerinde durduğu şeyle başbaşa bırakın! Siz aradan çekilin! Ondan uzak durun!
Vallahi, kendisinden dinlemiş olduğum söz, büyük bir haber olacaktır!
Eğer onu Araplar öldürürlerse, sizden başkasıyla onun hakkından gelmiş olursunuz.
Eğer o Araplara hakim olursa, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun kudret ve şerefi sizin kudret ve şerefiniz demektir.
Siz böylece, onun sayesinde, insanların en mutlusu olursunuz!
Ey kavmim! Gelin, bugün bana itaat edip sözümü dinleyin de, sonra tek bana isyan edin!" dedi.
Kureyşliler:
"Vallahi, ey Ebu'l-Velid! O, seni de diliyle sihirlemiş!" dediler.
Utbe:
"Bu, benim onun hakkındaki görüşümdür. Siz nasıl istiyorsanız öyle yapın!" dedi.
Utbe'nin, Kureyş müşriklerine "Muhammed 'Onlar bu beyandan sonra yine imandan yüz çevirirlerse, 'Âd ve Semûd'u çarpan yıldırım gibi, size de bir azabın gelip çatabileceğini hatırlatırım' de!' dediği zaman, ağzını elimle tutarak, daha fazla okumaması için, kendisine akrabalık adına and verdim. Çünkü, Muhammed birşey söylediği zaman hiç yalanlanmadığını bildiğim için, üzerinize azab ineceğinden korktum" dediği de rivayet edilir.
0 yorum:
Yorum Gönder