AdaylarınAldatılması Yasaktır
Evlenecek adaylartanışırken yalan ve aldatmadan kaçınmalıdır. Her iki taraf da olduğu gibigözükmeli, gözüktüğü gibi olmalı ve doğruyu söylemelidir.
Kel olanın peruktakması, yaşlı olanın saçlarını siyaha boyatması, eli yüzü kırışık olanın birsürü kimyevi maddelerle cildini parlatması, hastalıklı olanın gayet dinç veneşeli durması, ince ve zayıf olanın bol elbiseler giyerek şişman gözükmesi,işçi olanın kendini patron olarak tanıtması yasaktır.
Yine kadının veyaerkeğin ilaç, büyü, sihir ve benzeri şeylerle akli dengesini bozup istemediğive dengi olmayan bir kimse ile evlenmeye mecbur edilmesi caiz değildir.
Bu tür bir hileyapan erkek ve kadın karşı tarafı aldatmıştır. Bu iş nikâhın bozulmasına kadargider.
İbret:Boya Döküldü Foya Ortaya Çıktı
Hz Ömer (r.a)zamanında adamın biri evlenmişti. Adam evlenmeden önce saçlarını siyahaboyamıştı. Evlenip hanımıyla birlikte oldu. Kısa bir süre sonra başındaki boyadökülüp adamın yaşlı olduğu ortaya çıktı, kadının ailesi durumu Hz. Ömer’e(r.a) gelerek,
“Biz onu gençzannettik. Bu yüzden kızımızı verdik!” diye şikayet etti. Hz. Ömer (r.a)durumun böyle olduğunu tespit edince adamı canı yanacak şekilde dövdü ve,
“İnsanlarıaldatmışsın!” diyerek, ayrılmalarına hükmetti.[1]
İbret:Doğrulukla Evlendik
Ashaptan Hz.Bilal ve kardeşi Suheyb (r.a.) bir beldeye gittiler. Orada bulunanlara evlenmekistediklerini söylediler. Kız tarafı, “Bize kendinizi tanıtın, siz kimsiniz?”diye sordular. Bilal (r.a),
“Ben Bilal, bu dakardeşim Suheyb!” dedi ve sözlerine devam şöyle etti:
“Biz hak yoldadeğildik; yüce Allah bizi hidayete erdirdi. Köleydik, yüce Allah bizi hürriyetekavuşturdu. Fakirdik, yüce Allah bizi zengin etti. Eğer teklifimize olumluyanıt verir bizleri evlendirirseniz, yüce Allah’a hamd ederiz. Eğer olumsuz bircevap verirseniz, bir şey demeyiz, yüce Allah’ı tesbih eder, gideriz!”
Bu sözleri duyankız tarafı, “Evet, isteğinizi kabul ediyoruz; yüce Allah’a hamd olsun, sizingibi iyi insanları bulduk” dediler.
Daha sonra Suheyb(r.a), Bilal’e (r.a),
[1] Gazali, İhya,2/51; Zebidî, İthafu's-Sâde, 6/121.
“İlkMüslümanlardan olduğumuzu, işkencelere maruz kaldığımızı, Hz. Peygamberle(s.a.v) birlikte yaşadığımızı, savaşlara katıldığımızı anlatsaydın ya” deyince,çeşitli vasıflarla övünmenin ve gururlanmanın ne kadar kötü bir şey olduğunubilen Bilal (r.a) kardeşine,
“Sus! Doğruyusöyledim, doğrulukla da evlendik. Daha fazlasına gerek yok!” cevabını verdi.[1]
Velilerden Malikbin Dinar (rah) şöyle demiştir:
“Kimileri yetimve fakir kızlarla evlenmeyi istemez. Halbuki bunlarla evlenseler sevapkazanırlar. Hem onların geçimi, doyurulması ve giydirilmesi kolay olur. Ayrıcaonlar aza razı olurlar. Eğer insan dünya ehlinden birinin kızı ile evlenecekolsa, o kadın nefsinin hoşuna gider her şeyi ister, 'Bana şunu al, bunu al' derdurur. Bu gibileri kişinin dinine zarar verir!”
İbret:Kızımı Kiminle Evlendireyim?
Merv şehrinde Nûh b. Meryem ismindebir kâdı/hakim vardı. Kendisinin oldukça güzel ve olgun bir kızı vardı. Onu,kendi beldesi dahil olmak üzere civar bölgelerden büyük insanlar, reisler venice servet sahipleri istemişlerdi; fakat hiçbirisine evet diyememiş, kızınıkiminle evlendireceğine karar verememişti. Kendi kendine,
“Şayet kızımı filan kişiye versemfilan kişi kızacak, filana versem filan darılacak” diye düşünüyordu.
Bu valinin Mübarek isminde Hintli,takva sahibi bir hizmetçisi vardı. Bir gün hizmetçisine
-Benim filan yerde bir üzüm bağımvar; senin oraya gidip bağı korumanı istiyorum, dedi. Hizmetçi üzüm bağınagiderek yaklaşık bir ay durdu. Efendisi bir gün bağa gelerek,
-Ey Mübarek, bana bir salkım üzümver, dedi. Mübarek ona kopardığı bir salkım üzümü uzattı; efendisi üzümü yedi,çok ekşi idi. Ondan başka bir salkım daha istedi; fakat o da ekşiydi. Bununüzerine efendisi,
[1] Gazali, İhya,2/51. —Neden bu kadar üzüm bağınıniçerisinden bana doğru dürüst, tatlı bir üzüm veremiyorsun? diye sordu.Mübarek,
—Çünkü ben hangisinin tatlı,hangisinin ekşi olduğunu bilmiyorum, sıradan veriyorum" dedi. Efendisi,
—Hayret! Tam bir aydır buradasın dahangisinin tatlı, hangisinin ekşi olduğunu bilmiyorsun musun?" diye sordu.Mübarek,
—Efendim, tadına bakmadığım içintatlı mı ekşi mi olduğunu bilemiyorum" dedi. Efendisi,
—Peki neden hiç yemedin?" diyesorduğunda; Mübarek,
—Çünkü siz, sadece bana üzüm bağınıkorumamı emrettiniz, yememi değil. Size ihanet edemezdim" dedi. Bunlarıduyan adam çok şaşırdı ve,
—Allah (c.c), sendeki bu güzelahlakı ve hali korusun" diye dua etti. Kadı, kölenin çok akıllı birisiolduğunu anladı; ona,
—Ey genç! Sen benim çok hoşumagittin; sana emrettiğimi yerine getirmen gerekir" dedi. Hizmetçi,
—Önce Allah’a (c.c) sonra sizeitaatte kusur etmem" diye karşılık verdi. Kadı,
—İyi dinle! Benim güzel bir kızımvar. Onu isteyenler çok oldu; fakat ben hangisiyle evlendireceğimi bilemiyorum.Bana bir yol göster, dedi. Genç hizmetçi,
—Cahiliye zamanında kâfirlerevlenme şartları arasında asalet, nesep, soy, ev ve para ararlardı. Yahudilerve Hıristiyanlar güzellik ve zarafeti tercih ederlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v)devrinde din ve güzel ahlak aranırdı. Zamanımızda ise insanların tercihi mal vemülk olmuştur. Bunlardan dilediğini seç" dedi. Kadı,
—Ben din, güzel ahlak ve emanetsahibi olanı tercih ettim; seni kızımla evlendirmek istiyorum; çünkü sendeistikamet, güzel ahlak ve emniyet gördüm. Senin iffetini ve emaneti korumaya nekadar sahip çıkabileceğini imtihan ettim, dedi. Hizmetçi,
—Efendim,ben basit bir Hintli köleyim; siz beni paranızla satın aldınız! Nasıl olur dabeni kızınızla evlendirirsiniz? Hem kızınız bendenrazı olur mu?" diye sordu. Kadı,
—Kalk o zaman eve gidelim, durumu aileve kızıma açalım; bakalım sonuç ne olur?" dedi. Eve varınca hanımına,
—Hanım, beni iyi dinle! Bu gençhizmetçimiz dindar ve takva sahibi birisidir. Ben onun hâlini ve istikametiniçok beğendim. Onu kızımızla evlendirmek istiyorum, bu konuda sen ne dersin?"diye sordu. Hanımı,
—Efendi söz senin; fakat benkızımızın yanına gidip bu konuda bilgi vereyim, daha sonra sana cevabınıgetiririm" dedi. Kadın kızının yanına varıp babasının teklifini anlattı.Kız,
—Annecim, siz bana ne emrettiysenizben onu yaptım; sizin sözünüzden çıkmamaya gayret ettim. Bu konuda da sizekarşı gelmem. Madem siz dini güzel olanı seçtiniz; ben de onu tercihederim" dedi.
Kız böyle söyleyince babası onlarıevlendirdi; kendilerine çokça mal verdi. Mübarek’in bu kızdan bir çocuğu oldu,adını Abdullah koydu.
İşte bu çocuk, büyük ilim, zühd vetakva sahibi, hadis ravisi, meşhur alim Abdullah b. Mübarek'tir (rah). Dünyadevam ettikçe insanlar onun ilminden ve güzel halinden istifade edeceklerdir.[1]
Allah kendisinden razı olsun.
Evet, yüce Kur'an'dabuyrulduğu gibi; temiz topraktan -Allah’ın izni ile- güzel meyveler yetişir.[2]
Kalbi temiz, amelihayırlı, rızkı helal, hedefi hak olan anne-babalardan da-Allah'ın izni ile-hayırlı evlatlar yetişir.
Hepimiz yüce Allah'tan güzel ahlakve hayırlı evlat isteyelim.
İbret: Hayırlı Ananın Hayırlı Kızı
Meşhur Kadı Şüreyh, Ben-i Temimkabilesinden bir kızla evlenmişti. İlk gerdek gecesinde ve sonrasındayaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
[1] Gazali, YöneticilereAltın Öğütler, 274-276. (Semerkand, 2004)
Ben gerdeğe girdim. Kızla baş başakalınca ona,
"Ey filan, bir kadın evlenipkocasının evine gelince önce iki rekat namaz kılarak yüce Allah'tan hayır vebereket istemek sünnettir, biz de böyle yapalım" dedim ve kalkıp namazadurdum. O da arkamda namaza durdu. Namazı bitirince yerine çekildi.
Namazdan sonra ben yanına varıpelimi uzatınca, bana,
"Hele acele etme, birazkonuşalım!" dedi. Ben,
"Vallahi bu bir felaket!"dedim. Bunu işiten hanım söze şöyle başladı:
"Allah'a hamd olsun, Resûlü Hz.Muhammed'e ve ailesine salat ve selam olsun. Bundan sonra söyleyeceğim şudur:
Ben yabancı bir kadınım. Şu anakadar evlilikten daha ağır bir yük altına girmedim. Sizi tam tanımıyorum veahlakınızı bilmiyorum. Siz bana sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyleri söyleyin.Sevdiklerinizi yapar, sevmediklerinizden uzaklaşırım. Size ilk söyleyeceklerimbundan ibarettir. Allah'tan beni ve seni affetmesini isterim" dedi.
Ben de ona,
"Allah'a hamd olsun, Resûlü Hz.Muhammed'e ve ailesine salat ve selam olsun. Sana diyeceğim şudur:
Sen hayırla geldin, hoş geldin.Geldiğin ev, buradaki insanların reisinin evidir. Sen de inşallah buradakikadınların hanımefendisi olursun" dedim ve peşinden,
"Ben şunları severim, şunlarısevmem" diyerek istediğim ve istemediğim şeyleri kendisine söyledim.
Kadın,
"Bizim taraftan yakınakrabaların hakkında ne diyorsun? Seni sık sık ziyaret etmelerini severmisin?" diye sordu, ben de,
"Ben mahkemede görevli birkadıyım; beni sık sık ziyaret ederek meşgul etmelerini ve usandırmalarınıistemem. Bununla birlikte hepten ilişkilerini kesmelerinden de hoşlanmam"dedim.
Sonra bukadınla bir senemiz geçti. Her geçen gün kendisinden daha fazla hoşlandım vehuzur buldum. Birgün mahkemeden eve dönmüştüm. Evegeldiğimde baktım ki bir ihtiyar kadın hanımıma 'şunları yap şunları yapma'şeklinde nasihat ediyor. Hanımıma,
"Zeynep, bu kimdir?" diyesordum; hanımım,
"Yakının, annem" dedi.İçeri girdim, hal hatır sordum. Annesi de bana,
"Ey Ebu Ümeyye, sen nasılsın;aileni nasıl buldun?" diye sordu, ben de,
"Her şeyi hayır ve güzel"dedim. Annesi,
"Bir kadının ahlakı bozulursaancak şu iki durumda bozulur: Birisi çocuk doğurunca, diğeri de kocasıtarafından çok sevilip rağbet görünce. Eğer ailenden kötü bir ahlak görürsen,terbiyesini ver, ne gerekirse yap!" dedi. Ben de,
"Bu sizin kızınızdır. Siz onuöyle terbiye etmişsiniz ki, benim terbiyeme ihtiyacı yok" dedim.
Bu kadın senede bir bizi ziyaretegelir, bu şekilde nasihatler ederek giderdi. Bu kızla yirmi sene beraberyaşadım, bir kere olsun kendisine kızmadım. Ancak bir kere kızdım; o zaman daben haksızdım.
Bir komşum vardı, durmadan hanımınıincitirdi. Onu görünce şöyle diyordum:
"Bazı erkekleri görüyorum hanımınıdövüp duruyor. Bu olacak iş mi? Zeyneb'e el kaldırıp vurduğum gün elim kurusun."[1]
Güzel ahlaklı bir kadın veya erkek,dünyada karşılığı olmayan bir servettir. Kendisine böyle bir servet hediyeedilen bir kimse, edeple yüce Rabbine şükretsin. Bu servetten mahrum olan kimsede haline sabır ve rıza göstererek güzel kulluğa devam etsin. Allah içinyapılan şükrün ve sabrın sonu inşallah cennet olacaktır.
[1] İbnu Asakir, Tarihu MedinetiDımeşk, 23/51-53. (Beyrut, 1995); Ebü'l-Ferec Cerirî, el-Celisü's-Salih,3/301-302. (Beyrut, 1987).
Semerkand-Temel Aile İlmihali-Dr.Dilaver Selvi
Share
0 yorum:
Yorum Gönder